17 Ağustos 2011

Google Plus Detayları ve Davetiye İstemi


Facebook'dan vazgeçemeyenler için önce twitter adında çok sade, video ve resim paylaşımları linkle sağlanabilen bir sosyal paylaşım sitesi çıktı karşımıza...Alışamayıp "face'den başka tanımam" dediler önce.Ünlülerin de daha fazla kullanmasıyla baktık ki müdavimleri artıp facebook'a alternatif olmuş.Tam facebook'un o video ve abuk subuk resim/fotoğraf karmaşasını twitter sadeleştirdi, bize sakin bir gün yüzü gösterdi diyorduk ki google plus deneme sürümünü duyurdu.

Şimdilik sadece davetiye ile üye alan google plus kısa zamanda herkesin dikkatini çekti.Arkadaş listelerinizi "çevre" adı altındaki gruplara bölebiliyor, paylaştıklarınızı istediğiniz çevrenin görmesini sağlayabiliyor ya da engelleyebiliyorsunuz.Bunu yaparken Google'ın her zamanki kullanışlı sadeliği ve görselliği ile karşılaşıyorsunuz.Geçtiğimiz hafta da oyunlar sekmesi ekleyerek kullanıcı çekmeye ve sisteme bağlı kalma süresini uzatıyor.Diğer oyunları denemedim fakat favorimin "Angry Birds" olduğunu söylemeye gerek yok sanırım :)En güzel yanı da kaldığınız yeri hafızada tutuyor olması...Bu oyun bana okuldaki bilgisayar derslerinde kullandığımız windows 3.1 işletim sistemi içindeki "Gorilla Bas" oyununu hatırlıyor.Dersin teori kısmı bitsin de oyun oynamaya başlayalım diye can atardık :)

Ayrıca google plus bir adım öne geçebilmek için en popüler sosyal paylaşım sitelerini birbirine bağlayarak facebook ve twitter kullanıcılarını kendine çekmeye ve alışkanlık yaratmaya çalışıyor.Bunlardan ilki facebook ve twitter'a google üzerinden  de mesaj yazabilme eklentisi.Bu eklentiyi burdan  kurabilirsiniz.

Diğer bir eklenti de google plus'ın sekmelerine twitter sekmesi ekleme.Bu eklenti sayesinde twitter akışını başka sayfa açmadan google plus üzerinden görebileceksiniz.İşte link

Gelelim davetiye konusuna:
Elimde kalan davetiyeleri bloğumu takip eden ve üye olan kullanıcılara vermeyi planlıyorum.Bunun için yapmanız gereken üye olduğunuzu ve google plus davetiyesi istediğinizi belirten e-postayı syildirimlar[et]gmail[dot]com adresine göndermeniz.

Mutlu sosyal paylaşımlar...

14 Ağustos 2011

Beypazarı:Nallıhan'dan Savrulan Küller

Gezi notları tadında hatırlanılası yazılara devam…
Henüz 2011 yılı içindeyiz.İnanın ayın ne olduğunu hatırlama konusunda çok zorlayamayacağım kendimi.(Yalnız bu noktada günlüğü yazmaya gündelik olarak zaman ayırmam gerektiğini hatırladım.Bir de adına neden günlük dediklerini …)

Neyse efendim…Ab’bas Waffle’ın hediye ettiği içi kepek dolu, balondan yapılmış oyuncağımızı da yolda eğlencelik olsun diye yanımıza alıp, eşimle birlikte metroya binerek buluşma noktasına doğru ilerledik.Metronun yansımalı ışıklarında daha çok çekim yapmam gerektiğini fark etmem geç olmadı tabi ki.


Buluşma yerindeki arkadaşlarla yapılan hoş sohbet esnasında otobüs gecenin karanlığında yanımıza yanaştı.Tabi ki biz geç kayıt yaptırdığımız içim minibüsü bekliyoruz.Herkes otobüse yerleşti.

O da ne!
Bizi de çağırıyorlar...
Ama...Minibüs?

Anlaşılan yeterli çoğunluk sağlanamadığından , minibüs yok, otobüse sıkışmak zorundayız.Arka dörtlü, oldu mu size "arka altılı".İsyan etme, şükret.Çıkar oyuncağınla oyna, orasını burasını çekiştir, şekil yap, sıkıntın geçsin...Şurasını çekeyim, şurasını burayım.Bak çok komik old...

Nold?Aaaa!
Oyuncak patladı!

Her yer kepek!Daha Bursa'dan çıkamadan ilk vukuat.Kaptan...Müsait bir yerde üstünü başını temizleyecek var.Durana kadar şuradaki kepekleri poşete toplayayım.

İsyan etme, uyu.Sabah ilk ışıklarla Nallıhan Kuş Cenneti'ni göreceğiz.Sabret...
***
Noldu ya?Nerdeyiz?Geldik mi Nallıhan'a?
Uyu uyu sen, şoför yanlış yola girmiş.
Nası ya?Allam ya!
***

Noldu ya yine niye durduk?Geldik mi?
Tuvalet molası?
Off! İneyim bari...
***
Hava aydınlık, güneş doğmak üzere.Nallıhan Kuş Cenneti'ndeyiz.Huzur verici bir ortam.Tek eksiği yol kenarında duruyor olmamız.





Yaklaşık bir saatlik moladan sonra yeniden yoldayız.Yine bir saat sonra Beypazarı Cırcırlar Konağı'nda kahvaltıdayız.


Cırcırlar Konağı'ndaki organik köy kahvaltısından  sonra ilçe merkezinden geçerek ilçeyi ayaklarınızın altına tüm doğallığıyla seren Hıdırlık Tepesi'ne çıktık.Burası bize Floransa'daki Michelangelo Tepesi'ni hatırlattı.Her ne kadar ayaklarımızın altındaki koca bir şehir değil, bir ilçe de olsa bizden bir şeylerin hala korunarak dünyaya örnek olabilmesi, gurur duymamıza yetiyor.Üstelik kendi evinizdeki gibi rahatsınız Hıdırlık Tepesi'nde, çünkü yakanıza yapışan satıcılar henüz burayı keşfetmemiş.

Daha sonra kaybolmanın imkansız olduğu ilçe merkzine doğru inişe geçiyoruz.Camlardan kapılardan bakan çocuk-yaşlı herkes elinizde fotoğraf makinası varsa size poz veriyor.Model konusunda zorluk çekmeyeceğiniz bir yer Beypazarı.Kadınlarının yöresel kıyafetlerle sokaklarda dolaştığı yerli halk, turistlere o kadar alışık ki...Bu alışkanlık Beypazarı'nda gezerken evinizde hissetmenizi sağlıyor.Öyle ki, yeniden yapılanmış tarihi ilçe merkezinde gezerken bir demircinin dükkanının önünden geçerken, satın alacak hiçbir şeyiniz olmamasına rağmen, içeri buyur etmekten ve sohbet etmekten geri kalmıyor.


Beypazarı'nda bulunduğumuz dönemde kafeteryaların ve diğer alakalı alakasız bütün dükkanların önünde havuç ve nar suyu satılması dikkatlerden kaçmadı ve bol bol tükettik, harikaydı.Tarlalardan çıkan meyve ve sebzeye göre bu tezgahlardaki taze sıkılmış meyve suları da değişiklik gösteriyor.Şişeleterek de satın alabiliyorsunuz.İnsan kalabalığından daralan sokaklar bir Bodrum'u ve ya ne bileyim, Bursalılar için bir Kumla sokaklarını inanın aratmıyor.



Dediğim gibi, düzenli yerleştirilmiş ev ve dükkanlar arasında gezerken kaybolmak imkansız olsa da, dalıvermek, aralara girip sorumsuzca kaybolmak isteği, masalarında domino oynayan bir kıraathaneye çıkardı bizi.Çaycının, esnafla haberleşirken telsiz kullandığını görünce, bizim ekibin kullandığı telsiz frekansına da muzipçe bir korsan çağrı attırmayı ihmal etmedik :)










Hikayenin başında belirttiğim patlayan oyuncağımın dökülen kepeklerini, dönüşte tekrar uğradığımız Nallıhan Kuş Cenneti'ne serpiştirerek ruhunu huzura kavuşturdum.Rest In Peace Ab'bas...