19 Mart 2012

Bir Düğünü Şoför Mahallinden Çekmek:Nilay ve Cüneyt

Sanırım uzun gezilerdense, kısa ama insan hayatındaki değişik durumları paylaşmak daha cazip geliyor bana, şu günlükte.Sizi neyin beklediği bir muamma, günün içinden ve buraya yazılmaya değer bir deneyim.Bu yüzden Mısır yazısını hala tamamlamış değilim.Bugünse buraya yazılmaya değer bulduğum olay, bir düğün."Şener düğün fotoğrafçısı olmuş, koş hanım!" diyenler acele etmesin, çünkü sadece düğün şoförü oldum.Bir akrabamızın düğününde şoförlük yapma görevi her nasıl bendenize düşmüşse, bu görevden zevk alınacak bir yan bulmak da yine şahsıma ve bizzat kendime düşmüştü ki, o gün asansörden inmeden çektiğim şu fotoğraf, aynı zamanda düğün davetlisi olan bir şoförün güne nasıl başladığının fotoğrafi belgesidir.
İlk iş olarak önceden yıkanan arabanın süslenmesi görevi için çiçekçiye gittim.Çiçekçi, gelin ve gelinin babası arasında kurduğum üçgen bağlantının sonunda çiçekçinin, "abi araba çok güzel oldu, bi de önünde çeksene beni" isteğinin sonucunu, aşağıda gözlemlemektesiniz.
Daha sonra gelini kuaförden alma görevi vardı ki, Bursa'nın göbeğine bir düğün arabasıyla girmek stresini yüce Rabbim hiç bir kuluna nasip etmesin, amin.Kuaförün tarif ettiği şekli ile salonu bulmaya çalışırken terlemedim desem yalanın kuyruk bağlanmışı olur.Bursalı evli bir erkeğe, "Kağan Güzellik Merkezi" de mesela, bilmemesinin imkanı yoktur. Nalbantoğlu de, Bursaspor Otoparkı de.Bunların birini dese zaten bulacağım da, yok şuradan gir, sağa dön, sola dön..."Abi zarf, zarf" diye peşimde koşan çocuklarla birlikte Heykel'in altını üstüne getirdim vesselam.Bir ara durup, "zarf yok, fotoğraf çeksem olur mu?" dediğim çocuğun şaşkın hali:
Ardından gelin ve damadı bulmanın haklı gururu ve havanın güzel olması sebebi ile, fotoğraf çekiminin yapılacağı Botanik Park'a doğru hareket ettik, nihayet.Vardığımızda ise iki fotoğrafçıdan biri gelmişti.Diğerini beklemeden çekime geçecektik, ama önce arabadan çıkardığı reflektörü "yardım eder misin?" diyerek bana uzattı.Boynumdaki fotoğraf makinesini gördükten sonra biraz daha rahatlayan 1. fotoğrafçı ile aramız, gayet iyiyken, 2. fotoğrafçı geldikten sonra, çok bozuldu.Öyle böyle değil.Bi kıskançlıklar, önüme geçmeler falan.Size noluyo, oğlan bizim kız bizim diyerek çekmeye devam ettim.Reflektörü tuttururken iyiydi...

Şaka bir yana bugüne kadar çektiğim fotoğraflarda yetersiz ışık sebebiyle düşük enstantane değerlerinden ötürü yaşadığım titremeleri, bu reflektör sayesinde hiç yaşamadım ve gayet tatmin edici fotoğraflar çektiğimi düşünüyorum.
Bu fotoğrafı çeken fotoğrafçı muhtemelen, gelinin parmağındaki yüzükten başlayan bir netlikle, damada doğru giden netsizlikte bir fotoğraf çekti.Bense durduğum noktadan bu kadrajı tercih ettim.Reflektörü geline doğru tuttuğum için nasıl net ve keskin olduğuna bakın.
Her gün düğün fotoğrafı çektirmeyen gelin ve damadın, acemiliklerini üzerlerinden atmaları uzun sürmedi ve gayet eğlenceli dakikalar yaşandı.Bir de şu 2. fotoğrafçı olmayaydı diye düşünmeden edemiyorum.İşte aşağıda Cevat Kelle misali donanımlı yerde yatan 2. fotoğrafçı.Önünde duran da gelinin en yakın arkadaşı Tuba.Bir dolgu flaşıyla o da görünür hale gelebilirmiş ama burada önemli olan 2. fotoğrafçıyı yerle bir etmek.
Bir düğün hakkında her zaman şunu savunmuşumdur; davetliler düğüne gelini ve gelinliği görmeye gelirler.Damat arabası değil, gelin arabasıdır.Fotoğraf çekiminde en çok zaman geline ayrılır, gelin başrol, damat figürandır.Ve işte centilmen Cüneyt, Nilay'ın oturacağı yeri hazırlıyor.
Duygusal anlar...Sadece duvağı ve içini konu alan bir kadraj da tercih edilebilirdi.
"Hep gelini çekiyosunuz, ben küstüm" diyen Cüneyt...
Çekilmekten sıkılan Nilay'ın, "biraz da ben çekeyim" fotoğrafı...
"Biraz da ben çekeyim Nilay" diyen Cüneyt'in fotoğrafı...
"Konu net olsaymış iyiymiş" diyen Şener'in fotoğrafı...

Daha sonra gelini anne evine bırakıp, damadın evinden davulcu ve klarnetçi ikilisini almak üzere yola koyulduk."Abi sen bize yolda da çalarsın" diyerek, klarnetçiyi gelin arabasının arka koltuğuna kıvrak bir hamleyle katıp, gelin almaya doğru yola devam ettik.Bu kısımdan bir fotoğraf olmaması tamamen benim hatam, ama güzel bir deneyimdi.
Ara not: Paspasın üzerindeki su birikintisinin sebebini az önce çözdüm.
Kız evine geldiğimizde gelinin beklediği odada şu fotoğrafı çekebilmek, her ne kadar gelinin akrabası olsam da, garip bir deneyim.Burası, bir adetin yerine getirilmeden önceki gizli mabedi gibi...Erkek tarafından kimse giremez, kapıya mesafeli durur.Kapıda kız tarafından eş, dost, akraba bekler.Damat kimi zaman eve bile giremez.Dışarıda heyecanlı bir bekleyiş varken, içeride, az sonra yaşanacak ayrılığın hüzünlü bir duruşu vardır, yüzlere yansımayan.(Gizemli arkadaş Tuba, burada da net çıkmamış.)
Her şey bitip, gelin nihayet arabaya bindiğinde, herkesin içinde tarif edilmesi güç bir his vardır.Ailenizden ayrılırken, düğünün sıkıntılı bir aşaması daha geçmiş gibi hissetmeniz sizi rahatlatır.Başka bir ailenin sorumluluğunun omuzlarınıza binmesi hissi, sıkıntılarınıza bir başkasını ekler ve bu karmaşalar içinde sizi rahatlatacak olan, az sonra gözünüzden dökülecek olan gözyaşları olacaktır.Kimseye belli etmediğinizi sandığınızda, aslında arabadaki herkesin ağladığını ve herkesin belli etmemek için camdan dışarıya doğru döndüğünü fark ettiğiniz andır.Bu durumda eğer gelin sizseniz, herkes sizi teselli etmeye çalışacak ve kısa bir süre sonra, "amaan! aç bi oynak şarkı da neşemizi bulalım şoför(bu hikayede ben oluyorum)" diyen damada, gülen mağrur gözlerle bakarak gözyaşlarınızı sileceksiniz.(Evet annem, dejavu bu oluyor.)
(O sırada, şoför aynadan damadı keserken, bir yandan da koltuğun yanında usulca yatan, üzerinde "acı var mı?" yazan  oduna uzanmaktadır ;) )


Mutlu olun, Nilay ve Cüneyt